Dertleşmek, insan ruhunun gizli kalmış köşelerini aydınlatan, sislerini dağıtan bir meltem gibidir. İç dünyamızda biriken yükler, paylaşıldıkça hafifler; yalnızlık duygumuz, anlaşıldıkça azalır. Bu doğal insan ihtiyacı, modern dünyanın karmaşasında sıklıkla göz ardı edilir. Teknolojinin hızla ilerlediği, insan ilişkilerinin yüzeyelleştiği bu çağda, gerçek, samimi dertleşmeler nadir bir hazine haline gelmiştir.
Dertleşmek sadece bir rahatlama aracı değil, aynı zamanda kişisel gelişimimizin ve empati yeteneğimizin gelişmesine de katkı sağlar. Bir başkasının dertlerini dinlerken, kendi sorunlarımızın ne kadar evrensel olduğunu anlarız. Kendimizi onların yerine koyarak, dünyayı farklı bir perspektiften görmeye başlarız. Bu süreçte, empati yeteneğimiz gelişir ve insan ilişkilerimiz derinleşir.
Ancak, samimi bir dertleşme ortamı bulmak her zaman kolay değildir. Çevremizdeki insanların yargılarından çekinir, kırılganlığımızı göstermekten kaçınırız. Bu yüzden, dertleşme ortamlarını özenle seçmeli ve güvenilir insanlarla bu deneyimi paylaşmalıyız. Ayrıca, karşılıklı saygı ve anlayışın hâkim olduğu bir iletişim kurmalı, dertleşme sırasında empatik bir dinleyici olmaya özen göstermeliyiz.
Toplum olarak dertleşmenin önemini daha fazla kavramalı ve bu kültürü yaşatmalıyız. Unutulmamalıdır ki, her birimiz birer insanız ve dertleşmek, ruhumuzun doğal bir ihtiyacıdır. Bu ihtiyacı görmezden gelmek, ruhumuzu yavaş yavaş kurutur. Oysa dertleşmek, ruhumuza can suyu gibi gelir, içimizdeki çiçekleri yeşertir. Paylaştıkça hafifleyen, anlaşıldıkça çoğalan bu süreç, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmalıdır.
Levent BULUT
Bu sitedeki yazıları, link vererek ya da sadece yazarın adını kaynak göstererek istediğiniz yerde yayınlayabilirsiniz
Bir yanıt yazın