Bu köşenin takipçileri hatırlayacaktır. Haftada bir gün eşimle evde klasik film izliyoruz. Gündemin sürekli değiştiği ülkemizde bu pazar da siyasetten ve gündemden uzak durmak istiyorum. Geçen hafta Cesur Yürek’i izlemiş ve filmle ilgili düşüncelerimi yazmıştım. Bu haftaki köşemize konu olacak film ise: Titanik.
***
Filmde Brock Lovett ve grubu, batmaz denilen fakat yolculuğu 4,5 gün süren Titanik’in enkazında, okyanusun kalbi adı verilen bir kolye arıyorlar. Fakat kolye yerine bir resim buluyorlar. Haberlerde kendi resmini gören Rose, Brock’la iletişime geçiyor ve araştırma gemisine geliyor. İşte hikaye de böylece başlıyor. Rose, Titanik’in yolculuğunu ve yaşadığı efsanevi aşkı anlatıyor.
***
Bu filmi izlemeyen yoktur herhalde. Dünya çapında hasılat rekorları kıran ve ülkemizde de uzun bir süre vizyonda kalan film, efsanevi bir aşkı anlatıyor. Filmi ilk izlediğimde yanılmıyorsam lise yıllarımdı. O zaman izlediğimde Rose ile Jake bana uyumlu gelmemişti. Jake zayıf ve Rose’den küçük görünüyordu.
Şimdi yeniden farklı bir gözle bakayım dedim.
Yok, yine aynı.
Düşüncem değişmedi.
***
Ayrıca şunu farkettim: Filmde 4,5 gün süren bir aşk hikayesi, 10 yıllık bir ilişki yaşamış gibi anlatılıyor..
Şöyle ki; ilk gün akşam denize atlayacakken tanışıyorlar.
Sonra diğer 3 gün kurallara, sınıf farkına, nişanlısına, yaşantısına rağmen müthiş bir aşk yaşandığı gösteriliyor.
Filmi izlerken ister istemez yaşadıkları aşk yalan, gerçek olan tek şey geminin batması dedim.
Oysa aralarında çocukluklarında, ya da başka bir dönemde arkadaş/tanış/sevgili oldukları gösterilse(bir sürü yolu var) daha inandırıcı gelirdi bana.
BAKIŞ AÇISI
Filmi eleştirirken şunu düşündüm. Tema yazarın bakış açısı olduğundan, filmin teması yazara göre: “Aşk sınıf farkı tanımaz” olabilir diye düşündüm. Ama benim bakış açımla bakarsak temam, “aşk gemi batırır” olurdu herhalde. Ya da “başkasının yaşamını izleyeceğine kendi işine bak” olabilirdi. Belki de senarist bunu yan tema olarak gözümüze soktu bilmiyorum.
Fakat öyle bir sahne yapmışlar ki, Jake ile Rose güvertede öpüşüyor, işi gözlemcilik olan görevliler bunları dikizliyor.
Son ana kadar da buzdağını görmüyorlar.
Okyanusa çıkan kıytırık gemilerde bile olan dürbünden, dönemin en lüks gemisi Titanik de yok. Belki sahne gece diyedir bilemedim. Ama düşündürttü beni neden diye.
****
Farklı olamaz mıydı?
Filmi izlerken ben yazsam nasıl yazardım? Bu olay farklı anlatılamaz mıydı? sorularına yanıt aradım.
Anladığım şu. Tredman da “Gemi buzdağına çarpacak” deniliyor.
Senaryo da ise bu olay, Jake ile Rose öpüşecek.
Görevliler onları izleyecek, Titanik buzdağına çarpacak şeklinde işleniyor.
***
Oysa ne bileyim güvertede iki ayyaş kavga etse. Gözcüler onlara baksa, daha hoş olurdu gibi geldi bana. En azından ana karakterler aşklarıyla, bir geminin batmasına neden olmamış olurlardı. Tabi benim gözümde. Yani ben yazsam böyle yapardım diye düşündüm.
***
Filmle ilgili diğer düşüncelerim ise şöyle:
Beğendim: Dönemin tekniklerine göre görsel efektler iyiydi.
Beğenmedim: Rose’un fiziğini.
Nefret ettim: Kadınlarla birlikte filikaya binmeye çalışan karakterden.
Sevdim: Oğlunun elbiselerini Jake giydiren karakteri.
Sevmedim: Eski bir polis olmasına rağmen Jake’i elleri kelepçeli halde ölüme terkedip gideni.
Anlamadım: Jake’in neden tahtaya çıkmadığını?
4 Şubat 2018
Bir yanıt yazın