O gün sabah işe gitmek için hazırlanıyordum. Ülkü çayını yudumluyordu.
Fakat bir şey dikkatimi çekti. Birkaç gündür hâlsiz olduğunu söylüyordu ama o sabah çok yorgun görünüyordu.
Endişeyle:
– Nasılsın? dedim.
– Çok halsizim diye cevap verdi. Bunu derken sesi bile yorgundu.
İnsan gönül verdiği kadının fizikî ve ruhî yorgunluğunu görünce, ister istemez korkuyor.
Belli etmemeye çalışsam da hâliyle endişelendim. Fakat ne kadar doktora gidelim dediysem de ikna edemedim.
En büyük bahanesi işinin yoğunluğuydu.
Önceki günlerde de ısrarla gidelim dememe rağmen, bir türlü kabul etmemişti.
Hâlsizliğinin bahardan kaynaklandığını ve geçeceğini söyleyerek beni savuşturmuştu.
***
– Bugün de geçmezse bir doktora gidelim dedim.
Bir an önce bu muhabbetin bitmesini istediğinden olsa gerek, bu kez “Peki” dedi.
***
Huzursuz bir şekilde çıktım evden. Yol boyunca hâlsizlik ve bitkinliğini bahara ve işlerinin yoğunluğuna bağladım.
Hastalık gibi kötü şeyler düşünmek istemedim.
Ta ki o ana kadar.
Gazetede haberlerin içine gömülmüşken, gelen bir mesajla tüm dikkatim dağıldı.
Ülkü eczaneden test aldığını, sonucun pozitif olduğunu ve tahlil yaptırmaya gittiğini yazmıştı
***
Aman Allah’ım! Duruma göre; sebebini bilmediğimiz ve yorgunluk ile mevsime bağladığımız hâlsizlik, bebiş habercisiydi. Yani o andan itibaren ne dakikalar, ne saniyeler geçti.
Duramıyorum ki gazetede. Arıyorum açmıyor. Mesaj çekiyorum cevap gelmiyor.
Gözüm bir şey görmüyor.
Sadece telefona, ekrandaki resmimize bakıyorum ve zaman akmıyor.
***
Farklı kültür ve şehirlere rağmen hep sevmiştik birbirimizi.
Bir yandan bunları düşünürken, diğer yandan ha çalacak, ha mesaj gelecek diyerek telefon elimde bekliyorum.
Bu süreçte zaman denen kavramı yeniden öğreniyorum.
***
Bir müddet sonra Ülkü‘nün araması göründü ekranda. Anında açtım ama o an ne konuştuğumuzu tam hatırlamıyorum. Lakin şu cümle beynime çivi gibi saplandı.
– Kan verdim. Sonucu 1 saat sonra belli olacak.
Yani sonuç değişmedi. Bir saat daha bekleyecektik.
***
Hani dokuz doğurmak diye bir deyim vardır ya.
Ben de Ülkü de tam olarak o moddayız.
Hayırlısı olsun deyip dualar ediyoruz.
Telefonu kapattık ama yazışıyoruz. “Beşik bakmak lâzım.” diye yazdım sonuna bir de gülen smiley ifadesi koyarak.
– Erken. Dur bir test çıksın sonra onlar, dedi.
İftarı bekler gibi dakika sayıyorum.
Bir de insan zamanın değerini bilmiyor, zaman su gibi geçiyor derler.
Hiç alakası yok. Say say geçmiyor.
40 dakika kaldı, 39 dakika kaldı.
***
Fizikî olarak gazetedeyim ama haber yapamıyor, başlık atamıyorum.
Aklım dağılsın, zaman geçsin diye tek bakındığım bebek kıyafetleri oluyor.
Bu arada Ülkü ile yazışmayı da sürdürüyoruz.
O da kendi heyecanını ve durumunu yansıtıyor bana.
Dua ede ede, hayal kurup dur daha erken diye diye, bitmek bilmeyen zamanı doldurduk.
Vakit geldi çattı. Aradı doktoru. Yoğunluk varmış sonuç yarım saat sonra çıkacakmış.
Haydaaa!..
Aksilik çıktı, üzüldük tabiî.
Yapacak bir şey yok. Beklemeye devam.
Yarım saat süren ama bize yarım asır gibi gelen zamanın sonunda Ülkü tekrar aradı:
– Sonuç pozitifmiş. “Bebiş geliyor.” dedi.
***
O andan itibaren nasıl anlatayım ki size. Elim ayağıma dolaştı. Boğazım düğümlendi.
Konuşamıyorum. Çaktırmayayım diyorum ama gözlerimden iki damla yaş akıyor.
İçimde bir sevinç sormayın.
***
Ataerkil bir toplumda yaşadığımızdan, bizler erkekler ağlamaz diyerek büyütüldük.
Toplumun genelinde de bu yargı vardır.
Erkek adam ağlamaz derler ya.
Oysa yalan kardeşim yalan. İnanmayın.
Erkek adam niye ağlamasın, robot mu bu?
Hissiz mi, kalpsiz mi, duyguları, hayalleri, umutları, özlemleri olamaz mı?
***
Ağlamak; sinirden, özlemden, duygulanmaktan pek tabiî olabilir. Gayet insanî bir durum bu ve çok şükür benimki sevinçtendi.
Kumsalla kavuşan dalgalar, baharda açan çiçekler gibiydim. Ya da şöyle anlatayım. Issız çorak bir çölde su kuyusu bulan birinin sevincini hayal edin. Hah işte öyleydim.
Uzatmayayım… Ne yazsam kelimeler kifayetsiz kalacak. Hani derler ya bir insana saatlerce baklavayı anlatacağına ağzına bir dilim baklava ver tatsın.
Aynen öyle bir durum. Yani neler hissettiğimi, neler yaşadığımı tam olarak bu müjdeli haberi alanlar anlar.
Allah tüm anne baba adaylarına bu duyguyu ve heyecanı yaşatsın.
*
Baba olduğumu öğrendiğim ilk anda hissettiğim duygularımı yukarıdaki satırlarla böyle anlatmıştım. Günler, haftaları, haftalar ayları, aylar, yılları kovaladı ve ömrümüzün güzelliği kızım Ayça bugün 5 yaşına girdi. Söz uçar yazı kalır.
Nice mutlu uzun yıllara İnşallah.
Doğum günün kutlu olsun!..
Bir yanıt yazın