Çifte Bayram

O zamanlar Adana’da ikamet ediyor olmama rağmen hafta sonları Ülkü için İstanbul’a geliyordum. Buluştuğumuzda ise okul bitince aileleri tanıştıralım, ne zaman istemeye gelelim, nasıl ev ve mobilya bakalım muhabbetleri yapıyorduk.

İşte yine böyle bir hafta sonu yolumuz Taksim’e düştü. Orada gezerken Attilâ İlhan‘ı anma etkinliğine rastladık.

” Ee, hadi girelim mi?” soruma, “Olur” cevabıyla maceramız başladı.

Birkaç kat çıktıktan sonra dar bir kapıdan salona girdik. Yoğun  katılım vardı. Hani iğne atsan yere düşmez desem yeridir; öyle bir kalabalık. Herkes bir yer kapıp oturma derdindeyken biz nasıl oldu bilmiyorum, protokol sırasına düştük.

Güzel, yararlı bir programdı. Artık kalktık, çıkacağız. Ülkü benim önümde… Çıkışa doğru ilerliyoruz. Sonra birden görevliler, oranın kapalı olduğunu, diğer taraftan çıkabileceğimizi söyleyip arkamızdaki kapıyı gösterdiler.

Hayda!…

Tam da kalabalığın ortasındayız. İster istemez geriye döndük. Bu sefer ben öndeydim; Ülkü arkamda kaldı.

***

Bizim insanımızı bilirsiniz; bir yere girip çıkarken, sürekli bir telaş, sürekli bir koşuşturmaca içindedir. Meselâ metrobüse binerken herkes oturmak için koşturur. Sen ayakta kalırsın. İnerken ise daha sen adımını atmadan oturan senden önce inmeye kalkar.

Ya bir dur arkadaş ya!.. Acelen ne!

Hadi binerken anladık, koltuk kapacaksın da, inerken niçin acelecisin?

Aynı durumu cami çıkışlarında da görürsünüz. Özellikle Cuma namazlarında. Sen daha ayakkabını giyemeden sağından, solundan ceylan gibi seke seke, çarpa çarpa çıkarlar. Allah’ın evine koşanı anlıyorum da, kaçar gibi çıkanı bir türlü anlamıyorum.

Neyse…

Konumuza dönelim.

İşte bu etkinliğin sonunda insanlar o kalabalıkta birbirini ite kaka ilerliyordu.

Birden Ülkü‘nün elini tutmaya karar verdim. Daha önce elini hiç tutmamıştım. Tabii, bende, tersler mi, terslemez mi endişesi de yok değil hani. Kızarsa kırılır mıyım, üzülür müyüm soruları aklımda dönüp duruyor. Bir yandan da kendimi cesaretlendirmeye çalışıyorum. Velev ki tersledi, ne yaparım diye düşündüm. Sağlam bir sebebim olmalıydı. O an kalabalıkta homurtular yükseldi. Yavaş, sakin vb. gibi kelimeler bana çok güzel bir sebep vermişti. Elinden tutup kalabalığı yararak çıkacaktım. O hengâmede romantiklik olsun diye tuttuğumu düşünecek değildi herhâlde! Sonunda nihai kararımı verdim; aman be!

Ne olursa olsun, dedim…

***

Elimi uzattım. İlk başta parmak uçlarına dokundum. Baktım tepki yok, elini avucuma aldım. Korktuğum gibi olmamış, terslememişti. Güya kalabalığı yarıp çıkacaktım ya, elini tutunca iş değişti. İçimden diyorum ki, önümüzdekiler minik minik yürüsün de uzasın bu çıkış.

Bir müddet sonra arkama dönüp “Aşkım çıkışta bir şeyler yiyelim mi?” dememle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ülkü iki sıra arkamdaydı. Bense boyu göğsüme gelen bir kızın elini tutmuşum.

Arkadaş, insan tepki vermez mi ya! Hadi ben arkamdakini Ülkü sandım, yanlışlıkla tuttum, insan demez mi “Beyefendi ne yapıyorsunuz?! Elimi tuttunuz, bırakır mısınız!” falan diye bir ikazda bulunmaz mı? Elini çekmesi bile yeterdi. Ama pes. Eğer arkama dönüp bakmadan yürüsem, nereye gitsem gelecek demek ki benimle! Yakışıklılık başa bela ya…

***

O an ne yapacağımı bilemedim; “Aşkım ya gelsene başkasının elini tutmuşum.” deyiverdim.

Ülkü de şaşkın. “Pardon” deyip yanıma gelmeye çalışıyor. Tam o sırada yanlışlıkla elini tutuğum kız Ülkü‘ye dönüp, Önüme geçmeyin demesin mi!

Ülkü şok, ben dumur.

Mahcubiyetle Nişanlım o ya bırakın. diyebildim. Elinden tutup o kızın önüne geçirdim. Uzatmayayım çıkana kadar hiç bir şey konuşmadık. Benim o sıra aklımdan elli tane şey geçiyor. Kırk yılda bir elini tutmaya niyetlen, onda da git başkasının elini tut. Bahtsız bedevi gibi şansa bak diye kendime söyleniyorum.

***

Sonuçta dışarı çıkabildik. Özür dilerim yanlışlık oldu demeye niyetlenirken Ülkü:

“Benim elim olmadığını nasıl anlamadın” demesin mi?!

Hadi buyur buradan yak!

Ne desem, nasıl izah etsem… Ya aşkım nasıl anlayayım, erkek eli olsa bir nebze de kız eli… gibi bıdı bıdı konuşurken meğerse kafa yaparmış. Elini uzattı.

Tuttum.

Ve o zamandan bu zamana 15 yıl geçti. Bunu anlatmamın sebebiyse bugün (19 Mayıs) evliliğimizde 6. yılı doldurduk. Evet, Atatürk‘ün Türk gençliğine armağan ettiği 19 Mayıs, benim için çifte bayram. Çok şükür bir de kızımız, Ayça‘mız var.  Hakikaten evlat bambaşka bir şeymiş. Allah herkese analık babalık duygusunu nasip etsin. İyi ki varlar. Onlar için binlerce kez şükürler olsun. Ülkü ile buna benzer yüzlerce anım var. Kısmet olursa onları da bir gün yazarım.

Tüm sevenlere ve sevilenlere selamlar.

19 Mayıs 2021


Yorumlar

“Çifte Bayram” için 3 yanıt

  1. Çok güzel çok güldüm 😜😂

  2. Harika bir yazı elinize sağlık 👍

  3. Levent Bey elinize sağlık çok güzel bir anlatım olmuş 👏👏

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir